Fıratcığım,
Neden bilmiyorum gecenin bu saatinde ustelik cok da yorgunken oturmus saatlerdir burada yazilanlari okuyorum. Duygularım karmakarışık. Sana anlatmak istedigim ne cok sey var ve ne kadar azını anlatabilmişim simdiye kadar.
Bir masal anlatmistim sana annen ve babana dair. Onlarin askini bir matbaa ziyareti sirasinda "su yuzune cikardigimi" :) Biliyor musun senin geleceginin haberini aldigimda, yani annen telasli sesiyle beni arayip "Firat geliyor" dediginde ben de acil bir is icin matbaaya gitmek uzere yoldaydim. Ve yanimda o zaman "is arkadasim" olan Evren abin vardi. Annenin o gunlerdeki deyimiyle "tiramisudan sorumlu devlet bakani" bu da ayri hikaye tabii :) Neyse, annen hastaneye gitmek icin yola ciktiklarini soyledi. Ben surekli seni dusunerek ve bu durum çeneme de yansıyarak matbaadaki islere hizlica goz atip döndüm ve ajansa cok da yakin olan hastaneye "uçtum" :) Gittigimde anneni ameliyathaneye almışlardı, müzi ve barış vardı, baban sizin yanınızdaydı sanırım. Sonra herkes toplandı zaten :) Bir süre sonra da seni getiriverdiler. Şimdi fıratçığım sana bir itirafım var; Geldiğine çok sevindim bu kesin. Ama benim aklım annendeydi ne yalan söyleyeyim. Neyse ki az sonra annen de yorgun ama mutlu bir şekilde yanımızdaydı da biz de o anın tadını doyasıya çıkardık hep birlikte...
Sonra hiç hatırlamak istemediğimiz o günler başladı. Şimdi ilk defa sana söyleyeceğim bir şey var sırada kuzum; Ben o hastalığı annene hiç "konduramadım" evet konduramadım. Annen bu dünyada "hasta" olacak son insandı, olamazdı yani, nasıl olurdu... Asla kabul edemedim, asla yüzleşemedim. Fıratçığım sen asla, asla yaşama bu duyguları umarım ama bazen hayatta öyle büyük acılar vardır ki baş edemeyeceğini hissedersin...ne yapacağını, o duyguyu nereye koyacağını bilemezsin... Tabii bu o acının "gerçek"liğini değiştirmez maalesef... yalnız ağlamalar başlar. Acının "gerçek"liği içini yakar ama içinden çıkaramazsın... İçinden çıkarsa büyümesinden, durmamasından korkarsın... Sonra bir akşam vakti o berbat "gerçek" karşına çıkar, yağmurlu, soğuk bir sokakta ağlayarak nereye gittiğini bilmeden yürürken bulursun kendini. Sonra "yüzleşme" günleri, sağlam durma çabaları... bu sefer sabahları "dostum dün gece çok ağladım biliyor musun" haberleri olmadan gecelerce ağlamalar...
Fıratcığım, böyle kötü şeylerden bahsetmek istemiyorum aslında sana. Ama sen büyüdüğünde ve bu satırları okuduğunda bütün bunlar annenin de dediği gibi sadece "kötü bir rüya" olacak. En büyük mutluluklarımdan biri senin bu günleri hatırlamayacak olman.
Bu konuyu şöyle kapatmak istiyorum; senin annen nasıl ki senin canınsa benim de canımdır, kanımdır... Her kötülükten iyilikler öğreniyoruz. yaşam da biraz budur aslında. Ben bu acı günlerden ne öğrendim dersen; Fıratım tüm kalbimle dilerim hep güzel günler yaşayasın. Ama ola ki üzüldün, canın yandı, kalbim ve kucağım sana her daim açıktır. Seninle ağlamaya hazırım....
Tatlıya bağlayalım yahu bu yazıyı artık :) Annen kesin ağlıyordur şimdi güldürmemiz lazım. Senin geldiğini öğrendiğimde yanında olan "iş arkadaşım" var ya, iki senedir yanımda inanır mısın? Senin "eki"nci doğumgünün ardından bu haftasonu biz de "eki"nci yıldönümüzü kutluyoruz hatta :) Seninle birlikte biz de büyüyoruz yani. O da sana bayılıyor bu arada. yalnız tabii kendisi asla kabul etmiyor ama bir de kıskançlık söz konusu, çünkü sen de güzelden anlıyorsun şekerim daha bu yaşında ihihihhhhiiiiiii! aklıma gelmişken annen de bu aralar güzelliğinin doruğunda yahu! Bi parlamalar bi ışıklı haller, bi mutluluk durumları :)) daim olsun inşallah maşallah :)
uzun bir sohbet oldu, oo saat de 3'ü geçmiş. sen şimdi mışıl mışıl uyuyorsundur. uyu da büyü kuzu, büyü de gezelim, tozalım, suşi yemeye gidelim :)
Seni çok seviyoruz...
14 Ocak 2011 Cuma
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)