29 Aralık 2010 Çarşamba

2011'e "düş yakamdan" dedirten kadın: Annen

Neruda’nın bir şiiri vardı. Bir gece yarısı okumuş ve hemen o an “bu bizim şiirimiz sanki” diyerek babana mail atmıştım. Sonradan bu şiiri baban nikah çikolatalarımızın olduğu bir kutuya iliştirivermişti. Kimbilir belki o şiirin bu blogda da bir konusu, değilse bile ona dokunan bir cümlesi olmuştur.

Hayatın kolaylaşmasından bahsediyordu şiir. Mutluluğu bulunca. Ve mutluluktan, sevgilin sana sokulunca...

Geçen gün canımı sıkan bir şey olduğunda, takside eve gelirken yapmak istediğim tek bir şey vardı babana sokulmak. Onun kollarının arasında minicik bir kadın olmak. Eğer sen Müzi’yle minik bir geziye çıkmamış olsaydın; bir de sana sokulmayı eklerdim isteğime. Sen bizim kocaman yatağımızda, minicik bedeninle yatarken bile sana sokulmak... Senin yanında da tıpkı babanın yanında olduğu gibi soluklanmak...

Yeni bir yıl geliyor. Senin deyiminle, “ekiii”nci yılını geride bırakıyorsun ömrünün. Öyle tatlı, öyle tatlı büyüyor, gelişiyorsun ki anlatamam. Çevrende bir sevgi haresi. Çok sevildiğinden emin, özgüveni yüksek afacan bir çocuksun. Gece yarılarına kadar hoplayıp, zıplıyorsun. –ki bu beni bazen isyan ettiriyor-

İlk üç kelimeli cümleni kurdun bu aralar Müzi’yi taklit ederek: “bakkal mama getir”. Abiye hala dilin dönmedi ama Araş demeye başladın. Ve birisinin yanında sana yeni öğrendiğin bir kelimeyi ya da nispeten zor bir kelimeyi söyletmek için bir şeyler sorduğumda; başını hafifçe öne eğip, muzip bir gülümsemeyle cevap veriyorsun. Araş diyorsun, mandalina diyorsun... Peki neden dolduruyor gözlerimi benim şimdi bu, gecenin bir yarısında. Çünkü senin küçük hareketlerin, seni tanımlayan o küçük, minicik şeyler seninle benim tanışıklığımızın çok ama çok önemli bir parçası. Bu benim babanın bir şeye kızmadan tam önceki yüz ifadesini bilmem gibi bir şey veya onun bazı özel ses tonlarını.

Evet yeni bir yıl geliyor.

Artık kendimi iyice ihtiyarlar gibi hissederek sağlık istiyorum sevdiklerim için. “Her şeyin başı sağlık” diye başlamak istiyorum bütün cümlelere ve “Cana geleceğine mala gelsin” diye bitirmek istiyorum cümleleri. Ne yapalım bu böyle artık. Sağlıkla ilgili bütün güzel haberlerde, sevdiklerimi toplayıp bir araya bir minik kutlama yapmak istiyorum.

Ve sevdiklerim için alınacak onlarca kabartma tozu istiyorum.

Araş efendi sınavı kazansın istiyorum, 2011 bitmeden x üniversitenin y bölümüne kaydolsun. Ve ben o kabartma tozlarından bir - iki paketini onun sınavı kazandığı gün açayım. Süsleri unuttuysam, bir saat tam olarak hangi reyondan hangi ürünü alacağını anlatarak Migrosa göndereyim babanı istiyorum.

Abin ve seninle ilgili çok şey istiyorum. Onun senin için nasıl bir şans olduğunu biliyorum ve senin onun için. İkinizin yıllar yıllar sonra bir barda iki tek atıp, sonrasında anlık bir kararla bize gelmenizi istiyorum. Kabartma tozunu bu kez hızlı bir kek için açmak istiyorum. Ama abin kek sevmez ki... Belki o zaman abin daha çok yemek sevsin de istiyorum. Üstüne alınmasın 2011’den istemiyorum bunları. Sözüm 2025’e...

Şu dükkan işi iyi gitsin istiyorum. Çiçekli ve pamuklu pijamalarla donansın evler... Hadi müşteri velinimetimizdir; o evlerin de vanilyası bol olsun istiyorum.

Yine ihtiyarlar gibi “ağzımızın tadı hiç bozulmasın” demek istiyorum. Her şeyin başı sağlık demiş miydim? Yok yok merak etme ihtiyarlar gibi alzheimer olmak istemiyorum. Fakat şimdi geldi aklıma, alzheimerdan muzdarip büyüknineni anlatmak istiyorum sana. Hadi şunu da ekleyelim o zaman listeye, daha çok anlatmak istiyorum sana yeni yılda. Hikayeler, masallar, tanıdıklar, anılar...

Ben bu yeni yılda sevdiklerime daha çok sokulmak istiyorum, onları daha çok sarıp sarmalamak.

Sevdiklerim için daha çok mutfağa girmek istiyorum. Onlara onları ne kadar çok sevdiğimi daha çok hissettirmek. Baban çok kızsa da paket paket kabartma tozu almak istiyorum.

Daha çok incelik istiyorum yeni yılda hepimiz için. Ve yine baban kızsa da minik renkli süsler istiyorum kurabiyelerim için.

İsteyenin bir yüzü kara!

8 Aralık 2010 Çarşamba

Antenler açık mı?

Oğlum,

Bir zamanlar kanser olup iyileşmiş olmanın en güzel yanı; hayati olmayan bütün hastalıkları hafife almaktır. Bu sadece kanser olan kişi için değil çevresi için de geçerli. Sen bizim bu dönemlerimizi minik bir bebek olarak yaşıyorsun. Dolayısıyla senin için son iki yıldır içimizde kopan fırtınalar çok da bir şey ifade etmeyecek. Sen büyüdüğünde de umarım artık bizim için çok bir şey ifade etmeyecek. Bir tuhaf rüya gördük diyeceğiz.

Geçtiğimiz aylarda bir doktorun verdiği raporla; nüks ihtimali belirdi karşımızda. Üstelik artık rüya gibi gelmeye başlamışken her şey. Kabus gibi geçen bir iki haftanın sonunda öğrenebildik ancak korkulacak bir şey olmadığını. Raporu aldığımızda babanla yine bir hastane koridorundaydık. Birbirimize sarılıp, etraftakileri hiç umursamayarak ağladık, ağladık... Mutluluktan ağlamayı ilginç bulur, inanmazdım. İki şey bana yanıldığımı gösterdi: sen ve bu hastalık. İkiniz de o kadar çok ağlattınız ki beni mutluluktan. Senin ilk sözlerin, ilk adımın, geleceğine dair hayaller, komikliklerin ve hastalıkla ilgili temiz olduğumu gösteren her tür belge :)

Hafife almak demiştim ya hani... İşte bugün hayati olmadığı için güle oynaya gittiğim bir operasyondan çıktığımda baban beni bekliyordu. Biraz anestezinin bulanıklığı vardı üzerimde. Baban; elimi tuttu, saçlarımı okşadı, verdikleri sandviçin son lokmasıyla vişne suyunun son yudumunu denk getirmek için çabaladı (başardı da), telefonundan twitter sayfalarını gösterdi zaman daha hızlı geçsin diye; sonra tümseklerde dikkatli olması için taksiciye uyarılarda bulundu... Bunların her biri "seni seviyorum" demekti.

Hayatın içinde "seni seviyorum" demenin binbir türlü yolu vardır. Aman sakın ha ıskalamayasın bunları, hafife almayasın. Benim yemen için ısrar ettiğim bir dilim peynir, babanın sen düştüğünde suratını asması, abinin seninle top oynadığı saatleri sen çok mutlusun diye uzun tutması, halanın çok uzak bir yoldan sırf seni görmek için gelmesi, bir arkadaşının misal en sevdiği yemeği seninle paylaşması, anneannenin "yavrum" derkenki sesinin tonu, sen evden çıktığında arkandan uzun uzun bakmalarımız... Daha ne çok ne çok şey... Her biri birer "seni seviyorum"dur. Duyasın, bilesin... Duydukça, bildikçe hakkını verip, mutlu olasın.

Annen her şeyden önce ve öte çok ama çok mutlu bir kadın.
Çok sevdiği ve çok sevildiği için.

Ben bu yazıyı yazarken içerden öpücük sesleri geliyor. Baban kah kendi uyku aralarında kah sen döndüğünde kocaman kocaman öpüyor seni. Huzurlu bir uykunun kollarına bırakmak için kendimi ben de yanınıza geliyorum.

Bu gece de yanaklarından biri benim biri babanın.

Unutma her öpücük bir "seni seviyorum"

Seni çok seviyoruz.