21 Nisan 2018 Cumartesi

Senin o saf, büyümeyen yanın

Dün babanla yemeğe çıktığımız için seni dayına bıraktık. Gitmeden önce bana orada youtube izleyemedigini söyledin ve ben de Barışların yatak odasında izlemeni önerdim. Sen de "Tamam ama bunu Barış'a söyle' dedin. Nedense çok da önemli olduğunu düşünmedim ve belki de bu yüzden unuttum. Döndüğümde "Youtube izleyemedigini, ipadinin sesini açamadığını çünkü benim Barış'a yatak odasını kullanmanla ilgili bilgi vermediğimi" söyledin. Bir kere daha şaşırttı beni senin yaşam karşısındaki inceliğin ve bir yandan da utangaçlığın. Bir başkası rahatsız olmasın diye cihazını sessiz modda kullanman minik bir şey gibi görünse de aslında o kadar önemli ki. Eğer başkalarını hiç umursamayan bir çocuk ve büyüdüğünde de kendinden başka kimseyi düşünmeyen bir bencil olsaydın kendimi çok kötü hissederdim.

İyi insan olmakla ilgili şeyler bana insanın anne babasıyla ilgili şeyler gibi geliyor. Sana kazandırdığımız bazı şeyler çok iyi görünse de zamanı geldiğinde canını yakacak. Neden, nasıl soruları beyninde dolancak senin de bizim gibi. İnsanların nasıl olup da böyle kötü olmayı başardığına akıl sır erdiremeyeceksin ama sen elinden başka türlüsü gelmediği için yine olduğun insan gibi davranmaya devam edeceksin. Ezmeyeceksin, sömürmeyeceksin, her yolu mübah görmeyeceksin. Ve ne yapalım bazen de işte sırf bu yüzden üzüleceksin.

Ne diyordu Ahmed Arif şiirinde Adiloş Bebe'ye:

"...Bunlar,
Engerekler ve çıyanlardır,
Bunlar,
Aşımıza, ekmeğimize
Göz koyanlardır,
Tanı bunları,
Tanı da büyü…

Bu, namustur
Künyemize kazınmış,
Bu da sabır,
Ağulardan süzülmüş.
Sarıl bunlara
Sarıl da büyü."

Kara kuzum benim. Güzel, iyi oğlum.