7 Ağustos 2011 Pazar

Ve bir nehir akar gider

Sen çok güzel gülen bir çocuksun biliyor musun oğlum? Kikirdiyorsun, sonuna kadar neşeleniyorsun, hayatın hakkını veriyorsun. Sinirlendin mi de tam sinirleniyorsun ama... Kırıp döküyorsun, küsüp gidiyorsun. Keskin duygularında kendimi görüyorum. Dalgalanmalarında... Yüzünde minicik bir nokta gibi burnunun ucundaki kıvrımda...

Neler paylaşmıyoruz ki bu aralar seninle... Bir masal kitabın var benim bayılarak aldığım, onu okuyoruz sık sık. Hep aynı yerlerinde aynı soruları soruyorum sana ve sen hep aynı heyecanlı cevapları veriyorsun. Ölüp bitiyorum. Neler görmüş diye sorduğumda bir “balıklar, gemiler” deyişin var ki ses hafızamda bundan gayrisi olmasa gam yemem.

Sohbet ediyoruz artık seninle. Bir de kibarsın ki sorma. Ne yapacak olsan nezaketen izin istiyorsun “yapabilir miyim anne”, “ben de gelebilir miyim baba” ve birinden bir şey kopardığında mutlaka teşekkür ediyorsun “tişikür” ediyorsun daha doğrusu. Hiç “teşekkür et yavrum” diyen anne babalardan olmadığımız halde, kendi kendine geliştirdiğin bir şey işte.

Fenalıkların da az değil hani... Yemekleri doyduğun anda döküveriyorsun, bardaktı çanaktı, ipdaddi acımadan yere atıyorsun öylesine hobi olarak. Baban müthiş sabırla bunları karşılarken ben kızıp küsüyorum. “Benimle konuşma Fırat, üzüldüm” dediğimde öyle tatlı “konuşmak istiyorum ama, konuşacam. Baba annem bana küsmüş” deyişin var ki alelacele bir bahane bulup sarılıyorum sana.

Geçen gün biz adanada, baban istanbuldayken; kendiliğinden telefonda babana şöyle söyledin “babacığım seni çok seviyorum, artık gel”. Bunu değil yaşamak aradan günler geçtikten sonra hatırlamak bile gözlerimizi ıslattı babanla.

Bir deli oğlansın işte. Uzun zamandır takılmışız peşine, sürükleniyoruz o duygudan bu duyguya.

Ne iyi etmişiz de bir nehrin adını vermişiz sana.

Sen hep çağlayasın.

Hiç yorum yok: