15 Şubat 2009 Pazar

Adak

Adakların hep beni hüzünlendiren bir tarafı var. Yoğun bir isteğin kimi zaman biraz çaresizliğin gölgesinde bir vaat; adak. Bir çeşit umut etme... Cezbedici de. Köşeye sıkıştığında hemen sığınmak istiyor insan. Annen bu aralar annesine, annesi ise işte bu rahatlatıcı adaklara sığındı.

Anneannen hastalığımı öğrendiği günden beri sürekli yeni adaklar adıyor... Gün itibariyle adak sayısı sekizdi... Neler yok ki adaklar arasında; çocuklara dağıtılacak bir kilo çikolata, Avcılar’da ve Adana’da kesilip dağıtılacak birer adet kurbanlık koyun, Züleyha Teyze’ye ve onun bir tanıdığına alınacak birer hırka, Müzü’ye bir adet saç düzleştirici ve bence en şekeri saçım dökülmezse Uğur ve Gülay Teyze’ye kuaför sefası... Herhangi bir ihtiyacı olan bu aralar anneannene yanaşmalı... Hayır bu kadar adağı bırakıp Adana’ya kaçmasından korkuyorum; Adak alacaklıları kapımıza dayanırsa yandık.

Bu furyadan daha fazla uzak kalamayıp ben de bir adak adayacağım şimdi. Nisan ayında o güzel haberi aldığımızda bu blogun tüm katılımcılarını baban araba tutup pikniğe götürecek.

İşte bu da böyle bir adağımdı. Ne derler bilirsin “baban sağolsun”.

Aslında böyle başkası adına olabildiğini varsayarak, birkaç tane de dedene mi adak fatura etsem :)

1 yorum:

bgozde dedi ki...

ben de o pikniğe gelenler için "tsunami" yapacağım, işte burda "adıyorum" :))