Oğlum,
Nasıl gözümden kaçmış bu! Doğduğun günü anlatmamışım sana... Oysa nasıl heyecanlı bir gündü. O gün erkenden uyanmıştım. Marjinal hamilelerin şerefine bir kahvaltı tertip edilmişti (böyle bir kalıp var evet). Yolda anneanneni aradım, bu kadar erken aramama şaşırıp “bebek mi geliyor yoksa” diye açtı telefonu. “Daha neler” dedim daha var... Kuzenin Duru’nun aramıza katılmasına sadece birkaç saat kalmıştı. Bir yandan da dayını arıyordum her şey yolunda mı diye...
Marjinal’deki keyifli kahvaltının ardından (Duru da sağlıklı bir kız çocuğu olarak doğmuştu bu arada), yorgan almak için Harbiye’de dolanmaya başladım. İştahım o kadar açıktı ki o mükellef (bunu da öğren, ne işine yarayacaksa) kahvaltının ardında bir de Aslı’dan su böreği ve portakal suyu ziyafeti çektim kendime. Yürüye yürüye Cevahir’e vardım. Yorganları bulup babanı bekledim. Öğle yemeğinde gelip beni eve uğurladı. O kadar yorulmuştum ki hemen uzandım yatağa. Haa öncesinde de sucuklu yumurtaları dürüm yapıp hüplettim (bunu zaten biliyorsundur).
Uzanalı henüz on dakika bile olmamıştı ki bir tık sesi duydum. Ve bir sıkışma hissettim. Tuvalete gittiğimde senin gelmeye niyetli olduğunu anladım. Neyse ki Müzi evdeydi. Anneanneni, babanı aradım önce. Herkes şoktaydı. Tam da istediğim gibi ☺ En başından beni senin işte aynen böyle gelmeni istemiştim. Randevuyla değil kapıya omzunla yüklenerek... Birden!
General Herman muayenesinde doğruladı geldiğini ve hemen doğum yapacağım hastaneye yönlendirdi beni. Kanalı tıkayan kitle (bunu unutalım hepimiz) dolayısıyla normal yollarla gelemeyecektin aramıza.
Her şey çok hızlı gelişiyordu. Yolda sürekli birilerini arıyordum, oğlum geliyor diye... İlk işaretle doğumhaneye girmem arasında sadece 1 saat vardı sanırım. Masaya yatmıştım fakat baban ortalarda yoktu. Doktoruma sürekli “Cemal’i bekleyeceksiniz değil mi?” diyordum. Anestezistin ısrarla bugün neler yediniz diye sormasına da kızıyordum. O kadar çok şey yemiştim ki... Üstelik sucuklu yumurtalı dürümü her seferinde “tost yemiştiniz değil mi?” diye tekrar ediyor ben de sanki bir önemi varmış gibi “yo yo ekmek arası yedim” diyordum.
Çok korktuğum anestezi kısmı zahmetsizce tamamlandıktan bir süre sonra baban girdi içeri yeşil ameliyat kıyafetleri içinde. İşin komik kısmı baban bu haliyle tıpkı yanı başımdaki anesteziste benziyordu. Ve ikisi de zaman zaman yanağımı okşuyordu. Bu iki adamdan hangisi kocam diye düşünürken Herman “Bunu hissettin mi?” dedi. Sonrası şimşek hızıyla gerçekleşti, bir anda sesini duydum. Şoktaydım. Minik bir temizlik operasyonundan sonra getirdiler seni yanıma. Ha bu arada doğduğun an baban deklanşöre basacağına kapama düğmesine basmış ve buna da acayip bozulmuştu.
Seni ve babanı alıp götürdüler. Nispeten sıkıntılı bir yarım saatten sonra yukarı size doğru yolculuğum başlamıştı. Asansörden iner inmez gördüğüm manzarayı hiç unutmayacağım. Aradığım herkes oradaydı neredeyse. Bu kadar insan nasıl bir araya geldi diye düşündüm. Çok da mutlu oldum. Kimler yoktu ki; abin, Barış dayın, Tuncay, Arzu, Gözde, Ceyda, İlker, Zübeyde Halan, Müzi...
O gün, o günün aslında hayatımın en mutlu günü olduğunu bilmiyordum. Seninle aramızda oluşacak bağın sağlamlığından bihaberdim. Kucağımda bir minik bebektin. Şaşkındım.
Bugün ne zaman düşünsem doğduğun günü içim heyecanla doluyor. Seni bu kadar severken, sana bu kadar bağlıyken dönüp o günü bir daha bir daha yaşamak isterdim.
Doğduğun gün, bugünkü büyük sevgimle kucaklamak isterdim seni.
Bugünkü gibi içime çekebilmek seni.
5 Ekim 2009 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder