19 Haziran 2009 Cuma

Uğur'un elleri

Oğlum hatırlar mısın babanın ellerini yazmıştım sana, neşeyle bir zamanlar, sevgiyle... Bugün yine sevgiyle ama büyük bir acıyla bir başkasının ellerini anlatacağım sana... Uğur’un çocuk ellerini... 12 yaşındaki bu ellere isabet eden 4 kurşunu. Uğur’u vurdular oğlum. Yakın mesafeden hem de; 13 kurşunla. Nasıl bir nefretle ve nasıl bir körlükle yaptılar bunu? Hiç mi sevmediler bir çocuğu, bir çocuğun minik avcuna hiç mi öpücük kondurmadılar? Bunu yapanlar yargının en yüksek kademesinde, tüm bilirkişi raporları görmezden gelinerek aklandılar oğlum. Hiçbir şey olmamış gibi, sanki Uğur ölmemiş, öldürülmemiş gibi tuttular evlerinin yolunu. Bugün bunu öğrendiğimde içimi kaplayan çaresizliği anlatamam sana... Evde olsam utanır bakamazdım ellerine... Şirketteydim tuvalete kapandım; ağladım, ağladım...

Bu ülkenin milyonları ayaklanmadı elbet karar karşısında, gazeteler manşetten vermediler bu haberi. Uğur’un minik elleri kimsenin umrunda olmadı. Bu ülkede bugün de adalet; içi boş, acı veren bir kelime olarak takılı kaldı boğazımızda. Bugün de sustuk ve ağladık sadece...

Senin zamanında çocuklar böyle kolay, böyle gözü dönmüş bir nefretle öldürülmesin... Sen yaşama böyle çaresizlikleri. Senin zamanında çocukların ellerinin dokunulmazlığı olsun. Uğur’un elleri de unutulmasın ama... Sen bil en azından oğlum. Kötü bir film değil bunlar, yaşandı gerçekten bu ülkede. Bu ülkede 12 yaşında bir çocuk 13 kurşunla öldürülebildi. Yargıtay katillerin ellerinin temizliğini onaylayabildi. Kararı veren yargıçlar evlerine gidip; çocuklarını, torunlarını sevebildi. Bil bunları.

Annen bugün utanıyor anneliğinden bil.
Annen bugün öğlen gelemeyecek yanına;
Uğur’un annesi orada öyle çaresiz ağlarken seni sevmeye yüzü yok bil.

Annen bugün senin geleceğin için ümit etmek istiyor ama başaramıyor. Bil.

Hiç yorum yok: