15 Aralık 2008 Pazartesi

Uzuuun bir tatilin ardından

Babanla çokça dinlendiğimiz güzel bir tatili geride bıraktık. Ben sen her an gelebilirsin diye uzak yerlere gitme tekliflerini reddettim. İçimde kimi soru işaretleriyle Polonezköy'e kadar gitmeye razı oldum. Bu aralar senin gelişinin yaklaştığını hissediyorum. Geceleri daha çok uyandırıyorsun beni, zaman zaman minik sancılar yaşatıyorsun... Bana kalırsa en fazla iki hafta sonra kollarımdasın. Babana göre ise daha gelişine en az 1 ay var. Zaman zaman o da benim gibi seninle konuşmalarda "hadi gel artık sabırsızlanıyoruz" dese de gönlü senin olabilecek en geç tarihte gelmenden yana. Bakalım yarın generalin yorumları nasıl olacak.

Tatilde dolabımızın en çok kullandığımız yerlerini senin için düzenledik. Babana ve bana ait birer çekmecede senin minik kıyafetlerin var artık. Her gün en az bir kez o çekmeceyi yanlışlıkla açıyor ve senin kıyafetlerinle karşılaşıyoruz. Her seferinde tulumlarına bakıp elimde olmadan gülümsüyorum. O minicik kıyafetlerin içindeki seni düşünüp de 40. haftaya kadar sabretmek ne mümkün.

Sabretmek ne mümkün diyorum ama babanla da bir yandan zamanın ne kadar çabuk geçtiğine şaşırıyoruz. Daha dün gibi sanki varlığını öğrendiğimiz o gün. Ve "bu kadar çok hafta nasıl geçecek?" diye düşündüğümüz...

Şimdi 35. haftandasın, 35 haftadır her gün anneni de babanı da mutlu insanlar yapıyorsun. Sana olan borcumuzu nasıl ödeyeceğiz?

Hiç yorum yok: