İşte sana minik, tatlı bir anı daha...
Tek ders sınavıyla uğraştığım zamanlardı, Osmanlıca sözlüğü arıyor ve bir türlü bulamıyordum. Evin tam anlamıyla altını üstüne getirdim ve sözlüğü bulup babanın yanına sığındım birkaç günlüğüne. Bu sürenin sonunda eve döndüğümde, evi nasıl bu kadar dağıtabilmişim diye şaşırdım. Salonda birkaç şeyi kaldırıp mutfağa yöneldim ve giderken gözüm bir an için odamdaki bağlamaya takıldı. Kılıfından çıkarılmıştı. Filmlerde dedektifin olayı tek bir görüntüden çözdüğü o anı yaşadım aynen. Evet koca sözlüğü o kılıfın içinde arayamayacağıma göre evde bir şeyler arayan biri daha olmalıydı. Hemen dışarı çıkıp kapıyı kilitledim, bu arada en yakında o olduğu için hemen Hasan'ı çağırdım. O gelene kadar da kendime kapıyı kilitlediğim için kızdım. Çünkü adam veya kadın hala içerdeyse şimdi onu hapsetmiştim ve içeri girmek artık daha stresli olacaktı. Neyse Hasan geldi ve birlikte evi kolaçan ettik, çok enteresan bir hırsızla karşı karşıyaydık.
Hırsız kişi, evde değerli bir şey bulamamış ama hazır gelmişken ne kadar krem, incik boncuk varsa götürmüştü. Ve en önemlisi bir fotoğraf çerçevesini içindeki fotoğrafı çıkardıktan sonra almıştı... Bu incelikle tavır çok etkilemişti beni... Kaç tane hırsız o kısıtlı zamanda hatırasına önem vererek bir fotoğrafı çerçeveden çıkarmakla uğraşır ki! İşte bu özel hırsız gelip bizim kapımızı "çalmıştı".
O gün bu hırsızı ve onun psikolojisini düşündüm hep. En çok da eve ilk girdiği anda aklından neler geçirdiğini düşündükçe güldüm. Evi öyle bir dağıtmış ve her şeyi öyle bir ortada bırakıp çıkmıştım ki kesin kendisi "bu eve giren ikinci hırsızım herhalde" diye düşünmüştür.
Bu hırsızlık mevzusu aklıma başka şeyleri de getirdi şimdi. Bir şeyler yedikten sonra paylaşacağım seninle...
3 Kasım 2008 Pazartesi
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder