21 Temmuz 2008 Pazartesi

Annenden oyun tavsiyeleri

İlkokul döneminde belki kitaptan birkaç sayfa okuma başlamış olursun. he-ce-le-ye-rek... İşte bu dönemlerde Ozan dayınla en sevdiğimiz oyunları yazıyorum sana, belki sen de bir an için bilgisayar dünyasından sıkılırsın diye. İstersen sana seve seve eşlik de edebilirim.

TAMİRCİLİK
Yemek masası tamir atölyesi olarak kullanılmak üzere hazırlanır. Önce tüm sandalyeler masadan daha uzak bir yere dizilir (mutlaka puflu olmalılar). Sandalyelerin dizildiği yer otoparktır. Masanın üstünde örtü varsa ne ala azıcık çekiştirilerek üstü iyice kapanır. Yoksa anneden bir çarşaf istenip masa tamamen kapatılır. Masanın da 12 kişilik, eski tip olanı makbuldur ama senin bulman biraz zor. Artık küçük bir tamirhaneyle idare edeceksin. Sandalyeler sırt kısımları yere gelecek şekilde yatırılır. Sırt kısmına oturulur. (Popoyu koyduğumuz yer göstergelerin olduğu yer.) Sandalyelere vites yapmak için babanın alet çantasından tornavida çalınır. Sen direkt isteye de bilirsin. Tornavida sandalyenin oturma yerine saplanır (kızacağımı sanmıyorum). Şimdi zor bir görev seni bekliyor. Direksiyondan (Sandalyenin oturma yerine yakın olan ayak kısımları) tuta tuta popoyu hafiften kaldıra kaldıra doğru tamirhaneye gitmelisin. İstenirse arada tamirhaneye kadar yarışılabilir. Biz Ozan dayınla arada yarışırdık daha heyecanlı oluyor.

Tamirhaneye varıldığında bir kişinin derhal tamirci olup masanın altına yatması şart.  Arada sandalyelerin ayaklarının arasına zor manevralarla girip, tuhaf yorumlar yapılmalı. "Motor patlamış", "tekerler yanmış" gibi.

Bu oyun sıkıcı yaz günlerinde bizi en azından bir iki saat götürürdü. Bakalım seni de götürecek mi?

BAKKALCILIK
Harçlıklar sinsi sinsi biriktirilir. Bunu Ozan dayın süper becerirdi. Sonra bakkala gidilir ve bir sürü küçük küçük şey alınır. Bunlar evin balkonunda tezgaha yayılır. Evden de birkaç şey eklenir tezgaha. Sonra müşteri beklenmeye başlanır. Bu müşteri ben olurum, eve gelen misafirlerin çocukları olur, anneannen olur, deden olur. Anlayacağın Ozan dayın haricinde herkes olur. Sen de kendine uygun bir kitle bulursun artık. Neyse, bakkaldan 3 liraya alınan mallar itinayla 5 liraya satılır. Balık tutmak gibi sabır ister bu oyun. Evin balkonunda kaç müşteri çıkar ki. Tüm malların bitmesi birkaç günü bulabilir. Abine satış yapacaksan Snickers al bol bol. Özellikle akşamları iyi paraya satarsın. Baban için elma, brokoli gibi sağlıklı yaşam ürünleri, benim için rulo kat, eti puf gibi anlamsız ürünler...

Ayıptır söylemesi biz bu oyunu Ozan dayınla üniversitedeyken bile oynardık arada. Yalnız bu sefer bakkal ben olurdum. Torbada bol miktarda ürünüm olurdu, dayın geceleri ağıma düşerdi. Birkaç parça mal aldıktan sonra fiyatını öğrenince çıldırırdı. Çünkü ben elimdeki fişe bakar misal ürün 2 milyonsa 2.5 milyon isterdim. "Ya" derdi "Gecenin bu vakti bu ürünlerden bulma şansım yok, satsana 5 milyona. İşi hiç bilmiyorsun hiç" Ve evet o zamanlar milyonlar vardı...

KALECİ ALIŞTIRMA
Babanın çoraplarından bir iki tanesi alınır. İç içe geçirip top haline getirilir. Evdeki koltuklardan biri kale olarak belirlenir. Evden bir kurban bulunur ve "hadi gel seni kaleci alıştırayım" denir. Kaleci olacak kişiyi bulduktan sonra gerisi kolay akşama kadar at dur golleri. Yalnız bu oyunu babanla oynaman mümkün değil; çünkü evdeki bütün kaleleri gövdesiyle kaplayacağından gol atman biraz zor. Sen Ozan dayın gibi kurban olarak sürekli beni seç istersen.

Amma uzun yazı oldu ha. Gerisini de bizzat yaşayarak öğretirim sana. "En uzak dağa çıkmacılık" gibi köyde oynanan ve her seferinde hayal kırıklığıyla biten oyunları ise öğretmek isteyeceğimi sanmıyorum.

1 yorum:

cemal dedi ki...

Oyunlarımız unutuldu, oyunlarımızdan artakalan oyuncaklarımız müzeye kaldırıldı. Sen bi gel hele, oynayacak bi şeyler buluruz. Mesela, senle.