28 Ağustos 2008 Perşembe

Ozan dayınla geçen bir yıl/harala gürele

Ozan dayınla aynı şehirde okuduk. Fakat kendisi Kocamustafa Paşa’dan çıkmak için vize gerektiğini sandığından mıdır nedir o uzun yıllar boyunca çok da sık görüşemedik. Sonra deden de bir iş için İstanbul’a geldi. Olduk mu sana koca şehirde ayrı evlerde yaşayan üç Beydağ... Anneannenle Barış dayının Adana’da yaşadığı evi de sayarsak 5 kişilik bir aile ve 4 ayrı ev...

Son sene artık bir araya gelmeye karar verdik ve Cerrahpaşa’ya yakın sayılan ve tuttuğumuzda aslen çok güzel olan bir ev tuttuk. Ozan dayınla bu evi bir harabeye çevirmemiz sadece bir yılımızı aldı. Bu evle ilgili hatırladığım en güzel şeylerden biri salonda duvar kağıdıyla kaplanmış, dolayısıyla duvarla ayrılması zor olan, bir kişilik bir dolap olmasıydı. Tabii kişiler için yapılmamıştı bu dolap; ama biz dayınla bu iş için kullanıyorduk. Misafirimiz tuvalete gider gitmez o dolaba giriyor ve döndüğünde konuşmanın herhangi bir yerinde çıkıyorduk. Bir de bu kasvetli dolapta kim daha fazla tek başına kalabilir yarışı vardı ki kazanabildiğimi hatırlamam.

Evimizin hemen karşısında bir pastane vardı ve paramız suyunu çektiğinde (anlayacağın üzre deden çoktan şehri terk etmişti) pastanenin vitrinine bakardık evden. Dayın seslenirdi “Hürücan baksana şu ikinci pasta ne’li kız”. En çok bulaşık konusunda kavga ederdik. Önce sıraya koyma sistemini denedik. Dayın buzdolabına  bir sticker yapıştırdı üstünde “bulaşıkları yarın yıkayacağım” yazıyordu. Ne zaman sorsam “e işte yarın” diye cevap verip beni sinir ediyordu. Sonunda bulaşıkları ayırmaya karar verdim. Kendi bulaşıklarımı yıkıyor onunkileri bırakıyordum. Bu sefer de her seferinde onun bulaşıklarını düzenli bir şekilde yerleştirip, tezgahi silme işinin sürekli bana kalmasına kıl olmaya başladım. Bu konuyu da bir sıraya bağlamaya çalıştıysam da başaramadım. Mutfak her zaman bir savaş sebebi oldu bizim için.

Çok güzel anıların yanında çok güzel kavgalarımız da oldu. Öyle böyle değil ama televizyonun havada uçtuğu (yere düşmesi fazla sürmedi), kurufasulyelerin cenk aleti olarak kullanıldığı kavgalarımızı hatırlarım. Barıştıktan sonra dayın komik isimler takardı bu kavgalara; “televizyon muhaberesi”, “kuru fasulye meydan savaşı” gibi...

Mezun olup da gittiği gün eve geldiğimde nasıl bir boşluk içine düştüğümü hatırlıyorum. Bir süre çok keyifsizdim. Artık kavga edecek kimse yoktu ama eğlenecek bir ev arkadaşı da yoktu... Çok geçmeden yeniden eski yuvama, Beşiktaş’a döndüm ben de.

Kocamustafa Paşa’daki evde bir sürü yağ, kir kalıntısı, halıflexte ayakkabı boyalarından kalma izler (dayın başlattı bu saçma şeyi), dart yuvarlağının çevresinde bir sürü minik nokta, çokça kavga ve bir o kadar da neşe bıraktık gerimizde.

Hiç yorum yok: