9 Eylül 2008 Salı

Bir dayak vakası

Hazır başlamışken bugünü de Ramazan Dinçsoy günü yapalım gel. Farklı kişilerden onunla ilgili hoş anıları dinleyelim. Yine anneannen anlatıyor:

"Babaannem huysuz bir kadınmış. Tabii o zamanlar hep birlikte oturulurmuş. Annem zengin kızı, rahat yetişmiş. İşini yapar, giyinir, süslenir babasıgile gidermiş. Babaannem buna çok içerlermiş. Bir gün dayanamamış, babam işten gelince bahçede onu yakalamış. "Bak Cemile her gün babasıgile gidiyor. Hiç evde durmuyor" demiş. Babam "Ben ona gösteririm" demiş. Bahçeden kalın, uzun bir sopa almış ve dalmış içeri. Babaannem dışarda bekleyip, içerdeki sesleri dinlemeye başlamış. Aman tanrım içerde kıyamet kopuyormuş. Pat-çat-küt... Sopa sesleri ve babamın çığlıkları: "Sen nasıl her gün gezmeye gidersin. Ben senin kemiklerini kırmaz mıyım. Al bakalım. Bir daha gidecek misin? Al-al. Pat pat" Her "al sana" dedikçe pat-pat sesler geliyormuş. Babaannem "Eyvah! Benim yüzümden kadını öldürecek" diye feryat etmiş ve annemi babamın elinden kurtarmak için hızla içeri girmiş. Gördüğü manzara karşısında donakalmış.

Eski evlerde yatak ve yorganlar yüklük denen yere üstüste dizilirmiş. Babaannem bakmış ki; babam elindeki sopayla yüklükteki yorganları, yastıkları dövüyor, onlara bağırıyor. Annem de yer minderinde gülme krizi geçiriyor. Babaannem "Tüh senin sakalına" deyip bir küfür çakmış ve dışarı çıkmış.

Bu olay babam Ramazan Dinçsoy'un ne kadar hümanist olduğunu; hem karısını hem annesini kırmamak adına ne oyunlar yaptığını gösteriyor. Eğer biz Ramazan Dinçsoy'un kızları evliliklerimizde bu kadar mutluysak bunu babamıza borçlu olduğumuzu biliriz. Annemle babamın mutluluğu her zaman bize örnek olmuştur."

Hiç yorum yok: