4 Eylül 2008 Perşembe

Manda sütünden yoğurt ve yalancı bir anne

Babanla terastan ayrıldıktan sonra Ağa lokantasına gittik. Baban maalesef yeniden hatırladı bu mekanı. Son gittiğimiz gün aramızda epey espri konusu olmuştu. Baban garsonlara sürekli "şundan, şundan" diyip duruyordu. Masamıza sürekli bir şeyler taşınıyordu ve oğlum baban doymak bilmiyordu. Enginarlar, etler, kompostolar garson abilerin elinde resmi geçit yapıyordu resmen. Epey yüklü bir hesapla sonlandı bu lezzetli geçiş töreni. Ben uzunca bir süre "şundan, şundan" diyerek babanın taklidini yapıp eğlendim.

İşte yine o mekandaydık. Baban bu kez de manda sütünden yoğurt yiyeceğim, portakal reçeline ekmeğimi banacağım, iç pilav yanında bilmem ne eti isterim diye diye aynı tabloyu yaşattı bize. Mekanın ikramı olduğunu sandığımız kimi şeylerin (salata, iftar tabakları) de ücretli olduğunu öğrenince yine umduğumuzun çok üstünde bir para ödeyip çıktık. Baban küstüğü mekanlara burayı da ekledi. Ben o kadar güzel bir begendili et yedim ki bu konuda o kadar net konuşamayacağımı söyledim ona.

Asıl söyleyeceğime gelirsek; manda sütünden yoğurt çok lezzetliydi. İncecik, yumuşacık bir yoğurttu. Baban öteden beri bilirmiş hatta bu yediğimizin çok daha güzelini köyde yemiş. Ben ilk kez tattım ve bayıldım. Bir anlık "azıcık tadayım" demeseydim bu tattan mahrum kalacaktım.

Annen yeni lezzetleri denemek konusunda tam bir korkak. Bazen nelerden mahrum kaldığımı düşünüyorum ama aşamıyorum kendimi. Umarım bu konuda bana benzemezsin. Annen hayatı boyunca o kadar çok besinin tadına bile bakmadı ki; pırasa, bamya, enginar, kokoreç, kuşkonmaz, yeşil soğan, balık, midye, pazı, pancar, semiz otu, brüksel lahanası ilk anda aklıma gelenler. Özellikle bazılarını müthiş merak etmesine rağmen hem de. Mesela semiz otu, ne kadar güzel görünüyor. Sanki içi minik minik sularla dolu, ferah bir şey belli ki. Bir yaprağını bile atamadım henüz ağzıma. Bir de yoğurtla karıştırıp yemiyorlar mı... Neler kaçırıyorum kim bilir.

Sen yaşamın bütün lezzetlerine ve zevklerine açık olursun umarım. Sırf böyle olsun diye kimi şeyler sofraya geldiğinde yemek zorunda kalmaktan korkuyorum. Acaba şimdiden bu konu için de bahaneler bulmaya başlasam mı? "Semiz otu bende alerji yapıyor oysa ki çok severim"; "ben öğlen yemeğinde bamya yedim siz takılın", "ahh karnım ağrıyor ne üzücü balık keyfinize eşlik edemeyeceğim" gibi...

Ayy çocuğu daha doğmadan yalanlar planlayan bir anne. Ne utanç verici.

Hoş, en kötü yalanımız böyle olsun.

4 yorum:

cemal dedi ki...

ben gençliğimde, bi oturuşta bi öküz (büyük baş hayvan), yanında bi keçi, keçinin yaninda üç kuzu, kuzunun yaninda da on tavuk (küçük baş hayvanlar) yemişliğim var. bilmem yeteri kadar abarta bilmişmiyim.

Hürücan dedi ki...

Yersin sevgilim, ben biliyorum. Eve kocaman bir kızarmış tavuk getirip "bu tavuğun hepsini yiyeceğim" dediğin gün çıkmıyor aklımdan. Haa bir de evdeki her şeyi yedikten sonra başka bir şey bulamayınca soya etlerini kızartıp ekmek arasında yediğin gün. Nasıl kokmuştu bütün ev. O gün bugündür eve soya almadım dikkat ettiysen :)

bgozde dedi ki...

bu konuya kesinlikle müdahale edeceğimi geçtiğimiz günlerde bir mailimde de belirtmiştim. Fırat'ın özellikle deniz ürünlerinden mahrum kalmasına gönlüm razı olmaz. Bu yüzden çocukluğundan itibaren ona bu zevki aşılamakta kararlıyım :) daha sonra da sırada başka yemekler var tabii ki; çin yemekleri başta olmak üzere. Umarım ki Fırat'ı suşi yerken görmek başarımın somut bir kanıtı olacak :)))

Hürücan dedi ki...

Evet bu konuda teyzene güvenebiliriz. Hatta sen ek besinlere geçtikten sonra zaman zaman sebze püresi diye suşi püresi yedirmesinden korkarım sana :)