28 Ağustos 2008 Perşembe

Bir ölüm kalım hikayesi

Hakkıyla, severek yapılan her işe, her mesleğe saygım var. Ama bunlardan biri benim için çok özel önem taşıyor; doktorluk. Bu kişilerin işlerinin ciddiyetinin farkında olan ve bunu unutmayanlarını ne kadar seviyor ve onlara saygı duyuyorsam; mesleklerini sıradanlaştırmış olanlarından, malzemesinin insan ve yaşam olduğunu unutanlarından da o kadar nefret ediyorum.

Ozan dayınla bu hislerimi ve mesleğiyle ilgili kimi başka düşüncelerimi paylaştığım bir mailleşmede bir anısını anlatmıştı geçtiğimiz aylarda, bugün tekrar okuduğumda daha da etkiliyor beni bu hikaye. Çünkü artık bir de sen varsın. O kucaktaki bebeğin sen olma ihtimalini düşünüyorum. En büyük dileğim karşına onun gibi birinin çıkması olurdu böyle bir durumda. Senin bir insanın her şeyi, yavrusu olduğunu unutmayacak bir doktorun... Dayından dinleyelim gel o anıyı:

“Şimdiye kadar birçok kişinin hayatını kurtardık. Onun verdiği mutluluk ve huzur inanılmaz. Geçen 10 yaşında bir çocuk getirdiler. Nefes almıyor, kalbi çok az atıyordu. Yani ölmek üzere idi. Babası kucağında getirdi “kurtarın oğlumu” diye ağlıyordu. İnanmazsın gerçekten Jack gibi bir an ne yapacağımı bilemedim. 3-4 sn duraksadım. Hemşireler personel zaten şokta, kıpırdamadan beni izliyo. Sonra hemen işe koyuldum. Hemşirelere damar yolu açtırıp oksijen takmalarını; personele de bana aspiratör (bir nevi insan elektrik süpürgesi. Hani dişçiler ağzımıza tükrüğü çeksin diye koyarlar.) getirmesini söyledim. Aspiratörü ağzına soktuğumda kocaman bir parça geldi. Önce dil zannettim. Parçayı çıkardım. Çocuk derin bir nefes aldı ve bi süre sonra ağlamaya başladı; “baba” diye. Kurtulmuştu. 10 dk geç gelse ölecekti veya tecrübesiz dr’a rast gelseydi. En güzel kısmı da hasta toparlayınca babasının yanına gittim. Babası belki de oğlunun ölüm haberini vereceğimi düşünerek ağlayarak gözlerimin içine bakıyo. “hadi” dedim “oğlunun yanına git, seni istiyor.” Meğerse çocuk bademciklerini 10 gün önce aldırmış. Sürekli öksürdüğünden ameliyat yeri kanadıktan sonra pıhtılaşıp solunum yolunu kapatmış.
  
Tüm bu anlattıklarım 5 dk içinde olup bitti. Çocuk hastaneye yattı, babasıyla gittiler. Kimse bana teşekkür etmedi, gerek de yoktu. Ekstra para-prim vermediler. Sadece hemşireler-personel tebrik etti. Hala o anımın mutluluğunu yaşıyorum. O çocuğu düşünüyorum ve mutlu oluyorum.”

Ozan dayının doktor olmasından çok ilk gruba giriyor olması ve o çocuğu düşünüp mutlu olması beni müthiş sevindiriyor, gururlandırıyor.

1 yorum:

Hürücan dedi ki...

Jack kim diye soracak olursan "2000'li yılların hastalığı Lost" yaz canım google'a... Biz ailecek bu hastalığa tutulduk. Gelgelelim iyileştirecek bir doktor da alınacak bir ilaç da yok bu hastalık için. Bitmesini bekleyeceğiz sadece...